bugün
- sözlükte artık kızlar teklif edecek11
- kızların mesajlara geç cevap vermesi12
- şizofreni11
- en dindar özelliğiniz20
- düşün ki o bunu okuyor9
- insan olmaya ceyrek kala'yı eloande den kapmak18
- yorgun mermi9
- anın görüntüsü20
- elinin değdiği anı unutamıyorum 5 posta attım12
- sözlükteki feyk hesap sahipleri tespit edilecek11
- bacağa kramp girmesi10
- ayetullah hamaney'in mini etekli torunu9
- zall beceremiyorsan bırak git11
- 2024 eurovision şarkı yarışması13
- erkekler seks yapamayacağı kadınla arkadaş olmaz10
- erkeklerin sadakatsiz olması20
- benim başörtüm var arabamı yanlış park edebilirim12
- türkiye den soğuma sebepleri20
- anneler günü12
- erkekler götünüze değil yaptığınız pastaya bakar21
- arkadaşlar sizce bu yüzük nasıl15
- beni özlediniz mi doğru söyleyin15
- eloande ile evlenip sözlüğü huzura kavuşturmak19
- uludağ sözlükte yazmanın hiçbir anlamı olmaması24
- karşı cinse giyim önerileri19
- ismet gurbuz 202411
- sözlüğe kız getirmek10
- okul müdürü nasıl korunabilirdi16
- bir erkeği cezbeden şeyler12
- fazla mastürbasyon yapan erkek9
- kimsenin okumadığı sözlükte yazar olmak11
- niyetin ciddi mi klişesi13
- uludağ sözlük kapatılacak11
- icardi1905'in sözlüğü bozması23
- karşı cinsi tavlamak için ne yaparsınız15
- libido düşmesi18
- 45 yaş üstü kadınların muşmulaya dönmesi10
- kızların yedek listesi9
- cami tuvaletinin paralı olması14
- evlilik yaşı kaç olmalıdır12
- dünya bandırmalılar günü16
- platonik aşkın kalp kıran davranışları13
- eric bana9
entry'ler (12)
ezginin günlüğü nün ilk aşk şarkısında güzel şekilde tespit edilmiş içki.
(bkz: zamanın üzümleri hep şarap olmuş)
(bkz: zamanın üzümleri hep şarap olmuş)
zaman bizi yavaş yavaş harcıyor. önceden bana çok klasik bir cümle geliyordu. mantığını kavrayamıyordum. veya toy yıllarımda olduğumdan böyleydi. yıllar ilerledikçe acı bir şekilde anladım.
karşı cinse olan ilk ve tek sevgimi lise 2 de yaşamıştım. aynı okuldaydık. farklı sınıfta olsak da kitap okuyan, derste ön sırada oturan bilge bir kızdı, biliyordum bunları. onu tanıdığım ilk zamanlarda; kuşlar, böcekler, yağmur damlaları, yüzler... hepsi çok hoştu. her teneffüsü onu görmedin umuduyla beklerdim. pencereden onu izlerdim. en çok dudakları ilgimi çekerdi, şarap kırmızısı dudakları vardı. çok güzel değildi aslında. mütevazi bir güzelliği, hanımefendiliği vardı. o yıllarda yaşamak ne de güzeldi.
tam da o yıllarda feysbuk yeni kurulmuştu. düşünmeden eklemiştim; ama yazmıyordum. müzik zevklerimiz aynıydı. him, pearl jam, ac/dc, metallica... ben bir gün bir şarkı paylaştım; ama o da ne. sevdiğim kızın profilinde paylaşmışım. ardında da kız, ''benim profilimde ne paylaştın?'' demişti ve ben 5 dakika donup kalmıştım heyecandan. ondan sonra bir şekilde muhabbet ilerlemişti, gece yarısı saat 1 de odama samyeli eserken yazışıyordum. müthiş bir duyguydu. gece de kulaklığımı takıp ay' a bakıp yatardım. okulu sevmeme sebebimdi. daha sonra sosyal hayatta bir kere buluşma fırsatımız olmuştu. sabahın en erken saatlerinde bir ağacın altında buluşup, dün gece yaptığı tatlıyı ikram etmişti. tatlı yapmıştı. sonra konuşmamaya başlamıştık 2 yıl sonrada sevdiğimi söylemiştim. birayı da o yıllarda sevmiştim zaten. daha güzel hissetmemi sağlıyordu. neyse, o ise aynı duyguları bana karşı hissetmediğinden bahsetti ve tüm duygular, hayaller maziye gömüldü. zaman da burada acı tarafını göstermeye başladı.
tüm o coşkulu duygulardan 5 yıl sonra gördüğümde bir şey hissedemiyordum. nasıl olabiliyor ki böyle bir şey? yıllar bizi yabancılaştırıyor. sanki daha önce hiç tanışmamışız gibi. o kadar soğuk. hepimiz bir dosya indirimindeki gibi akıp gidiyoruz, herkesi her şeyi geride bırakarak. kalan zamanımız var sadece.
karşı cinse olan ilk ve tek sevgimi lise 2 de yaşamıştım. aynı okuldaydık. farklı sınıfta olsak da kitap okuyan, derste ön sırada oturan bilge bir kızdı, biliyordum bunları. onu tanıdığım ilk zamanlarda; kuşlar, böcekler, yağmur damlaları, yüzler... hepsi çok hoştu. her teneffüsü onu görmedin umuduyla beklerdim. pencereden onu izlerdim. en çok dudakları ilgimi çekerdi, şarap kırmızısı dudakları vardı. çok güzel değildi aslında. mütevazi bir güzelliği, hanımefendiliği vardı. o yıllarda yaşamak ne de güzeldi.
tam da o yıllarda feysbuk yeni kurulmuştu. düşünmeden eklemiştim; ama yazmıyordum. müzik zevklerimiz aynıydı. him, pearl jam, ac/dc, metallica... ben bir gün bir şarkı paylaştım; ama o da ne. sevdiğim kızın profilinde paylaşmışım. ardında da kız, ''benim profilimde ne paylaştın?'' demişti ve ben 5 dakika donup kalmıştım heyecandan. ondan sonra bir şekilde muhabbet ilerlemişti, gece yarısı saat 1 de odama samyeli eserken yazışıyordum. müthiş bir duyguydu. gece de kulaklığımı takıp ay' a bakıp yatardım. okulu sevmeme sebebimdi. daha sonra sosyal hayatta bir kere buluşma fırsatımız olmuştu. sabahın en erken saatlerinde bir ağacın altında buluşup, dün gece yaptığı tatlıyı ikram etmişti. tatlı yapmıştı. sonra konuşmamaya başlamıştık 2 yıl sonrada sevdiğimi söylemiştim. birayı da o yıllarda sevmiştim zaten. daha güzel hissetmemi sağlıyordu. neyse, o ise aynı duyguları bana karşı hissetmediğinden bahsetti ve tüm duygular, hayaller maziye gömüldü. zaman da burada acı tarafını göstermeye başladı.
tüm o coşkulu duygulardan 5 yıl sonra gördüğümde bir şey hissedemiyordum. nasıl olabiliyor ki böyle bir şey? yıllar bizi yabancılaştırıyor. sanki daha önce hiç tanışmamışız gibi. o kadar soğuk. hepimiz bir dosya indirimindeki gibi akıp gidiyoruz, herkesi her şeyi geride bırakarak. kalan zamanımız var sadece.
beni neden sevmiyorsunuz?
aşk bir hastalık örneğiyse gayet normal bir durumdur aslında. ama asla duygular belli edilmemelidir. yani arkadaşınıza saygınız varsa eğer. öyle hastalıklı bünyeyle yaşamak en mantıklısı gibidir.
(bkz: arkadaşımın aşkısın)
(bkz: arkadaşımın aşkısın)
kaka poşettir. geceler kakadır. bir yandan da insanı mutlu eder, nedendir bilinmez. bir siyah poşet dolusu düşüncelerle evin yolu tutulur. günün özetidir bir siyah poşet dolusu anlam.
başbakan olacağına padişah olsaydın keşke. o zaman türkiye'nin yarısını, yaptığın medya oyunlarınla aldatamazdın. kimin ne olduğunu herkes düşünceleriyle kavrayabilirdi. abd gibi ülkelerin kuklalığını yapacağına onlara karşı savaşırdın. her seçim öncesi türban gibi kışkırtıcı olaylarla gündemi meşgul edemezdin. yüzde 6 nın üstünde gelen enflasyona karşı memura, emekliye yaptığın yüzde iki-üçlük zamları bu millete yedirecek medyayı bulamazdın. 10 yılı aşkın iktidarlığınla övünürken, türk lirasının, diğer devlet para birimleri karşısında olağan dışı değer kaybettiğinde bile hala medya sayesinde marmaray gibi geç kalınmış projelerle çıkıp övünemezdin. bu ülkede o kadar çok açlık sınırında aile olmasına rağmen, her seferinde 3 çocuk deyip bu insanlarını enformel sektörlerde çalıştırmak zorunda bırakamazdın.
türkiye tarihinin en apolitik gençlerini bile ayaklandırıp yine medya yoluyla anarşilik diye suçladın. son zamanlarda işin bokunu çıkartıp ırak'taki kürtlerin anarşikliğini bile tanıyıp kürdistan kelimesini kullandın. türkiye'nin doğusunu bile ele geçirmeye çalıştıklarını bile bile. kaç tane şehit vermemize rağmen hala pkk lılarla muhatap olup, işbirliği yapabiliyorsun. bdp gibi pkk piçlerinin, abdullah öcalan' ın özgürlüğünü isteme cesareti verdin. türkiye'de hala şehit annelerinin gözyaşı dinmediği halde kürtlerin oylarını toplamak için götünü yırtıyorsun.
işte ülkenin tüm bu yarısını medya yoluyla uyutması, rte nin en büyük başarısı. herkes bir abisinin, kardeşinin veya herhangi bir yakının şehit olduğunu varsaysa - ki her şehit bizim kardeşimizden öte- bu herife oy verir miydi sadece bi düşünsün.
türkiye tarihinin en apolitik gençlerini bile ayaklandırıp yine medya yoluyla anarşilik diye suçladın. son zamanlarda işin bokunu çıkartıp ırak'taki kürtlerin anarşikliğini bile tanıyıp kürdistan kelimesini kullandın. türkiye'nin doğusunu bile ele geçirmeye çalıştıklarını bile bile. kaç tane şehit vermemize rağmen hala pkk lılarla muhatap olup, işbirliği yapabiliyorsun. bdp gibi pkk piçlerinin, abdullah öcalan' ın özgürlüğünü isteme cesareti verdin. türkiye'de hala şehit annelerinin gözyaşı dinmediği halde kürtlerin oylarını toplamak için götünü yırtıyorsun.
işte ülkenin tüm bu yarısını medya yoluyla uyutması, rte nin en büyük başarısı. herkes bir abisinin, kardeşinin veya herhangi bir yakının şehit olduğunu varsaysa - ki her şehit bizim kardeşimizden öte- bu herife oy verir miydi sadece bi düşünsün.
özünü yakalama durumudur.
''toplumsallaşan biri kendi benliğini kaybeder.''
''toplumsallaşan biri kendi benliğini kaybeder.''
sarılıp uyuyalım diyorsa sarılıp uyur. gel sevişelim demesini de bilir. ama sarılıp uyumak istemiştir o anda. şu anda çok da mutlu olsa gerek. sevişmek kolaydır; ama herkesle sarılıp uyunmaz. erkekler adına önemli bir ayrıntıdır.
bir çeşit psikolojik hastalık.
bu aşk türlerinin çoğu, kendi içimizde yarattığımız düşüncelerden meydana gelmektedir. aslında hepimiz güven problemi yaşıyoruz. şöyle anlatmaya çalışayım;
karşı cinste birine bir anda kapıldık, sevgi tohumları ektik, aman allahım evet evet! tam da aradığımız kişiydi bu. o şarkılarda bahsedilen, romanlardaki o kahraman, filmin en sevilen karakteri! hepsi vardı onda. ama gelin görün ki karşı taraftan hiçbir sinyal alamadık. ona derin derin anlamlar yüklemeye devam ederiz. bu arada paranoya baş göstermeye başlar. karşı cinsle hiçbir şekilde bir alakanız yoktur; ama ona bir şekilde göndermeler yaptığınızı düşünürsünüz ve onun bize çağrışımlar gönderdiğini sanırsınız.
aradan yıllar geçer ve kendi kendinize bir oyun oynadığınızı anlarsınız. bir de bakarsınız ki en güzel yıllarınız geçmiş.
bahsettiğim bu sevgi, aşk duygularını karşı tarafa söylediğinizde de aynı etkiler devam edecek.* ve siz yine saplantılı bir aşık olacaksınız, en güzel döneminizde.
he bir de, duygularınızı hemen karşı tarafa iletip, duygularınızın karşılıksız kalmadığı takdirde de siz hemen eski halinize dönmek istersiniz. çünkü siz tam bir güven problemi yaşıyorsunuz. paranoya peşinizi bırakmaz, sorunlar yaratırsınız, sonuna kadar böyle gider. problemimiz çok büyük arkadaşlar. psikiyatri desteği almamız gerek.
bazen düşünüyorum da, kızlar mı bu kadar anormal. veya en güzeli; siyah poset.
bu aşk türlerinin çoğu, kendi içimizde yarattığımız düşüncelerden meydana gelmektedir. aslında hepimiz güven problemi yaşıyoruz. şöyle anlatmaya çalışayım;
karşı cinste birine bir anda kapıldık, sevgi tohumları ektik, aman allahım evet evet! tam da aradığımız kişiydi bu. o şarkılarda bahsedilen, romanlardaki o kahraman, filmin en sevilen karakteri! hepsi vardı onda. ama gelin görün ki karşı taraftan hiçbir sinyal alamadık. ona derin derin anlamlar yüklemeye devam ederiz. bu arada paranoya baş göstermeye başlar. karşı cinsle hiçbir şekilde bir alakanız yoktur; ama ona bir şekilde göndermeler yaptığınızı düşünürsünüz ve onun bize çağrışımlar gönderdiğini sanırsınız.
aradan yıllar geçer ve kendi kendinize bir oyun oynadığınızı anlarsınız. bir de bakarsınız ki en güzel yıllarınız geçmiş.
bahsettiğim bu sevgi, aşk duygularını karşı tarafa söylediğinizde de aynı etkiler devam edecek.* ve siz yine saplantılı bir aşık olacaksınız, en güzel döneminizde.
he bir de, duygularınızı hemen karşı tarafa iletip, duygularınızın karşılıksız kalmadığı takdirde de siz hemen eski halinize dönmek istersiniz. çünkü siz tam bir güven problemi yaşıyorsunuz. paranoya peşinizi bırakmaz, sorunlar yaratırsınız, sonuna kadar böyle gider. problemimiz çok büyük arkadaşlar. psikiyatri desteği almamız gerek.
bazen düşünüyorum da, kızlar mı bu kadar anormal. veya en güzeli; siyah poset.
bu hayata dair açıklanacak ne çok şey var. daha önümüzdeki bin yılda bile ne cevherler çıkar. montaigne, mevlana, dostoyevski ler gibi. yazının buluşu bile milyarlarca yılki hayatta sadece 5 bin yıl önceydi. öyle bir çağdayız ki sanal alemde duvarlara tuşluyoruz. sonrasında da şu küçük beynimizle şu şunu demiş, bu bunu demiş veya elalem ne demiş diye yargılıyoruz. insan beyni çok acayip.
sizleri gördüğünde, kafasını aşağıya indirip kaçan ve masum ifade takınan köpek.
hayata dair düşünüp iç burkarsınız.
hayata dair düşünüp iç burkarsınız.